Derste Paolo Vittoria’nın kitabı “Paulo
Freire: Diyalogun Pedagojisine Giden Yol” isimli kitabı tartıştık. Kitap üç
bölümden oluşuyor. İlk bölümde Paulo Freire’nin yaşam deneyimleri, ikinci
bölümde Freire’nin politik ve pedagojik düşünceleri üzerine eleştirel notlar ve
son bölümde de eşi Ana Maria ile söyleşiler bulunuyordu. Kitap genel olarak çok
güzeldi, kitabın çoğu yerini renkli kalemle çizdim ve kitaptaki bazı tümcelerin
derin anlamlar içerdiğini düşünüyorum.
Küreselleşmenin kökeni Avrupalıların
sömürgeler geliştirip denizaşırı yerlere uzanması ve liberal politikaların
benimsenmesidir. Avrupa’nın giderek zenginleşmesi, sanayinin ve ticaretin
gelişmesi ile bankacılık eğitim anlayışı hâkim olmuştur. Bankacılık eğitim
anlayışında öğretmen yatırımcı, öğrenci yatırım nesnesi ve eğitim tasarruf
yatırımıdır. Öğretmen sürecin başında neler yapacağını belirtir ve sonucunda
öğrencilerden öğrettiklerini geri isteyeceğini hatırlatır. Banka ile kastedilen
okuldur. Öğretmen de bankada çalışan bir memur gibi düşünülebilir. Freire
okulları tam da böyle tanımlamaktadır. Okullardaki eğitimin odak noktası
rekabet ve bireyciliktir. Eleştirel olmayan, bilgi birikimine indirgenen,
ayrıcalıklı seçkinlerin eğitildiği, nüfusun büyük bir bölümünü okuma ve
yazmadan yoksun bırakan, hükümetlerin gücünü yansıtan anlayışa sahip okullar.
Freire’nin yaşadığı yerde ayrıcalıklı olmayan insanlar genelde okuma yazma
bilmiyor. Okuma yazma bilmeyen kişiler oy kullanamıyor ve siyasi olarak bir
hakka sahip değiller. Freire yetişkinlere okuma yazma eğitimi vermeye başlıyor
ama verdiği eğitim sadece insanlara okuma yazma öğretmek değil; okuma yazma
öğreterek onların özgürleşmesini, seslerini duyurmalarını, siyasi haklar elde
etmelerini ve bilinçlenmelerini sağlıyor. Freire’nin yaptığı egemen güç
tarafından istenen bir şey değil ve yaşadığı yerden sürgün ediliyor. Sürgün
edildiği yerde de okuma yazma çalışmaları yapıyor ve oradan da sürgün ediliyor.
Freire’nin verdiği eğitimin temelinde diyaloglar
yer alıyor. Freire, diyaloglar tüketilmemeli diyor. Eğitim sistemlerinde
genelde öğrenciler dinleyen tarafta yer alıyor. Merkezi programla oluşan
sitemlerde varoluşa ters birçok durum var. İnsan sosyal bir varlık, pasif
olamaz. “Çiçek olun, sessiz olun.” gibi söylemler varoluşa terstir. Varoluşa
ters olduğu için de sınıflarda gürültüye dönüşüyor; çünkü öğrenci o kadar uzun
süre pasif kalamaz, sessiz kalıyorsa ya hayal kuruyordur ya da başka şeyler
düşünüyordur. Öğretmenler de dinlemenin önemini öğrenmeli, diyalogu
uygulamalarının merkezine yerleştirmelilerdir. Diyalog doğası gereği
yorumbilime dayanır. İnsan olarak bizler gerçekliğe yönelik eleştirel bir
yaklaşım sayesinde bir şeyleri merak eder, tartışmaya girer ve bilgi ediniriz.
Freire, diyalogun insanların varoluşsal bir ihtiyacı olduğunu düşünür; çünkü
yaşam ve deneyimler üzerine düşündükçe insan “ilişkisel ve tarihsel varlık”tır.
İnsanın diyaloga girme ihtiyacı özünün, varoluşunun bir parçasıdır. Bu nedenle
öğretim bu ihtiyacı göz ardı edemez. Eğer eğitim bunu göz ardı ediyorsa insanın
eylem yapma ve düşünme hakkı ihlal ediliyordur. Aklıma gelen bir soru günümüzde
insan, ne kadar sesini çıkarıyor ve belli platformlarda diyaloglara giriyor? Freire’nin
1921- 1997 yıllarında yaşadığını hatırladığımda 2018 yılına gelmemize rağmen
çok da bir değişimin yaşandığını düşünmüyorum. Hala günümüzde baskın güç
tarafından susturuluyoruz.
Praksis eylemdir. Eyleme dönüşmeyen eleştirel
düşünce bir işe yaramaz. Freire çok politik bir duruş sergiler. Eylemin
doğasında bilinçlenme vardır. Bilinçlenme bilincin elde edilmesi ile sona
ermez; bu süreç eleştirel gelişim sürecine uzanır. Eleştirel değerlendirmeye
sürekli tabi olan bilgiye giden yollarda şimdiki zaman sürekli olarak akış
içinde yorumlanır. Yani dünya Freire’nin de dediği gibi sürekli bir oluşum
içindedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder