Radikal Eğitim Programı (2) - Yazar: Derya Acar Başeğmez


Bu hafta Paula Freire’nin “Diyaloğun Pedagojisine Giden Yol” kitabını okuduk. Kitabı çok beğenerek okudum. İyi ki okumuşum diyebileceğim sayılı kitaplar arasında yer almaktadır. Bu haftanın bende bırakmış olduğu izlenimleri aşağıdaki gibi özetleyebilirim.

Freire, orta sınıf ailenin bir çocuğu olup Recife kentinde doğmuştur. Ailesi 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı döneminde zor dönemler geçirmiş ve bu durum dünya görüşünün şekillenmesini sağlamıştır. Hayatı boyunca geri kalmışlığın eğitime nasıl yansıdığını göstermeye çalışmıştır. Eserlerinde ezilmiş, baskı altına alınmış toplumların içinde bulundukları durumları açıklamaya çalışmıştır. Özellikle okuma yazma çalışmalarında geliştirdiği yaklaşımı, toplumsal dönüşüm ve baskı biçimlerinin anlaşılmasında öncülük etmiştir. Bu bağlamda Freire’nin okuryazarlık ve halk eğitimi anlayışı, toplumsal eşitlik için halk örgütlenmesi olarak düşünülebilir. Freire’ye göre eğitim siyasetten bağımsız olarak düşünülemez. Ona göre biri eğitimde yansızlıktan söz ediyorsa aslında egemen olandan yana olduğunu ifade etmektedir. Freire’nin eserleri özgürlük ve eşitlik temelinde gelişen eğitim kuramlarına esin kaynağı olmuştur. Eserleri incelendiğinde diyalog, bankacı eğitim sistemi, sessizlik kültürü, praksis gibi kavramları görmek mümkündür. Freire’nin asıl amacı insan olmanın ne anlama geldiğini ve insanileşmiş dünyanın nasıl kurulacağını gösterebilmektir.

Freire’ye göre geleneksel eğitim baskıcı ve otoriterdir. Ona göre geleneksel eğitim, egemen sınıfların ezilen gruplar üzerinde sağladığı kontrol aracıdır. Bu eğitim anlayışı insanların bilinçlerini kontrol ederek yaratıcılık ve eleştirel düşünmeleri önündeki en büyük engeldir. Freire geleneksel eğitim anlayışını bankacı eğitim modeli olarak isimlendirmektedir. Bankacı eğitim sistemi insanın yabancılaşmasına neden olmaktadır. Bireyler yabancılaşmanın etkisiyle düşüncelerini açıklayamaz hale gelir. Freire bu kişilerin baskın grubun etkisi altında kalarak, bir anlamda bilincini dışarıda bırakarak, sürü psikolojisi halinde hareket ettiğini belirtmektedir. Ona göre bu durum sessizlik kültürüyle açıklanmaktadır. Sessizlik kültürü kaderciliğe, boyun eğmeye ve var olan durumu sorgulamadan kabullenmeyi ifade etmektedir. Freire 1960’lı yıllarda Brezilya’da yetişkinler için okuma yazma kurslarını organize etmiştir. Amaç ezilenlerin farkındalıklarını geliştirerek kendi bilinç düzeylerinin eleştirel bilinç düzeyine ulaşmalarını sağlamaktır. Bu durumu “üretken sözcükler” ile aşmaya çalışıyordu. Ona göre sözcük diyaloğun ve yaratıcılığın temelidir. Üretken sözcüklerle, insanların yapıcı bir varlık ve kültür içinde kendi potansiyellerini görebilmeleri için onlara yol göstermeye çalışıyordu. Öğrenme ortamlarını ise “kültür çemberleri” şeklinde organize etmişti. İnsanların diyalog kurmalarına ve farklılıkları anlamalarına yardımcı olmayı amaçlamıştı. Böylece kişiler sözcüklerin karşılık geldikleri anlamları anlayabiliyor ve bunları hayatlarında kullanabiliyordu. Aslında bu anlayış bana ilerlemeci eğitim anlayışını anımsatmaktadır. Kişilerin öğrenmeleri hayatla iç içe ve deneyim üzerine şekillendirilmiştir. Buradaki amaç özgürleştirici eğitim ortamını oluşturmaktı.

Freire’ye göre özgürleştirici eğitim geleneksel eğitimin karşısında şekillenen bir eğitimdir. Kişilerin pasif alıcılar olmasına, ezbere dayalı öğrenmesine neden olan geleneksel eğitimin panzehri ise diyalog ve praksisti. Freire diyaloğun insanların varoluşsal bir ihtiyacı olduğunu düşünür. İnsanların yaşamları ve deneyimleri üzerine düşünmeleri için diyalog sürecinin eğitimde olması gerektiğini savunur. Çünkü diyaloğu ortadan kaldırmak insanların eylem yapma ve düşünme hakkına ihlal etmektir. “Praksis” ise pratik ile ilgilidir, ancak pratik sözcüğünün anlamını aşar. Praksis deneyimin sürekli olarak sorgulanmasını gerektirir. Yani toplumsal dönüşüm için eylem ve düşünce arasındaki diyalektik praksisi oluşturmaktadır.

Bu konudaki görüşlerimi şu şekilde özetleyebilirim. Bana göre eğitimin amacı Freire’nin de belirtmiş olduğu gibi özgürleştirmek olmalıdır. Eğitimi kültürden bağımsız olarak düşünemeyiz. O halde nasıl bir toplum, kültür hayal ediyorsak eğitimdeki uygulamalarımızın da birbiriyle tutarlı olması gerektiğine inanıyorum. Eğitimin toplumlardaki eşitliği, özgürlüğü, adaleti geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum. Ancak o zaman sağlıklı ve mutlu bireyler yetiştirebiliriz. Eğitim ortamlarında sessizlik kültüründen ziyade diyaloğun olması gerektiğini düşünüyorum. Freire’nin de belirtmiş olduğu gibi diyalog yoluyla öğrencilerin varoluşsal benliklerinin geliştirilmesine olanak tanınmaktadır. Öğrencilerin varoluşsal gelişimlerine uygun olmayan eğitim ortamlarının çok da sağlıklı olacağını düşünmüyorum. Eğitimde amacımız bana göre eleştirel bilinci geliştirmek olmalıdır. Çünkü yetiştirdiğimiz öğrencilerin kendileriyle yabancılaşmamış olması gerekir. Sorgulama yeteneğine ve üretme becerilerine sahip bireyler sayesinde toplumların gelişeceğine inanıyorum. Yapılan eğitimlerin günlük hayatta da yer bulmasının daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. Dolayısıyla Freire’nin görüşlerinde ilerlemeciliğin, varoluşçuluğun ve yeniden kurmacılığın etkilerini görmek mümkündür. Bir anlamda eklektik bir bakış açısına sahiptir. Düşüncelerinin ve uygulamalarının eğitim sistemlerine aktarılabileceğini düşünüyorum. Özellikle okuma yazma çalışmalarının ülkelerdeki yetişkinler için düzenlenen okuma yazma kurslarına örnek olabilecek özelliklerinin olduğunu düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder