Eğitim programlarına radikal bakış açısı, bireyden
çok toplumu ve objektiflik yerine politik olmayı vurgulayarak sistematik ve
varoluşçu anlayıştan farklılaşmaktadır. Bununla birlikte eğitim programının
anlamı da değişmekte; okullarda uygulanan programların ırk, cinsiyet, eşitlik,
adalet gibi çeşitli açılardan analiz etmek öne çıkarılmaktadır. İlerlemecilik
felsefesinin popüler olduğu 1930’larda George Counts’un konuşması ile çocuk-merkezli
anlayışın programları güçsüzleştirdiği, konu alanını göz ardı ettiği ve
toplumsal hedeflerin önemsizleştirildiğine dikkat çekilmiştir. Hatta, diğer
radikalcilerin söylemlerini de düşünürsek okullarda, derslerde ele alınan
konular, yapılan etkinlikler toplumda eşitsizliğe neden olmakta, var olan
eşitsizliklerin yeniden üretimine hizmet etmekte; bir başka ifadeyle eğitimin
amacının aksine hizmet edilmekte gibi bir anlam ortaya çıkıyor. Bu ifadelerin
doğru olma olasılığını düşünmekle birlikte radikal bakış açısında en sınırlı
tanımıyla neyin öğretileceğini gösteren resmi programlara yönelik olumsuz bir
önyargının olduğunu hissettirdi bana diyebilirim.
Çizilen karamsar tablo ilk bakışta olumsuz gibi
gelse de bana göre radikal bakış açısının en önemli katkısı eğitimcilerin
sorgulayıcı, eleştirel ve analitik olmalarını ve okulun kültürel reform meydana
getirmesini öne çıkarmasıdır. Özellikle “Kimin programı?” sorusuyla “ne
öğretiliyor”a yeni bir yorum kazandırılıyor burada. Aksi ne kadar iddia
edilirse edilsin biliyoruz ki politikadan ve ideolojiden bağımsız bir program
olmaz. Uygulamaya geldiğimizde de öğretmenin elinde şekillenir o program. Bu
bağlamda öğretmenin bu rolünü kullanarak toplumu değiştirme ve dönüştürmeye
hizmet etmesi gerektiği, bu güce sahip olduğu vurgulanıyor sıklıkla.
Öğrencileri geliştirmeyen, eksikliklerini gidermeyen, ihtiyaçlarına kulak
vermeyen, onlara gerçek bilgileri öğretmeyen öğretmenler, Freire’nin deyimiyle
“bankacı eğitimciler” olarak tanımlanıyor. İstenilen öğretmenler ise diyaloğa
önem veren, öğrencileri sosyal, politik ve ekonomik olarak dönüştüren, bu
sayede de toplumu dönüştüren bir grupta yer alıyor.
Kuramsal olarak eğitimin toplumu dönüştürme
işlevine ilişkin yapılan tartışmaların programlar özelinde ve uygulamaya dönük
somut önerileri de olmalı diye düşünüyorum. Apple’da sezilen, Freire’de ise
daha belirgin olmakla birlikte öğretmene bu kadar büyük bir sorumluluk
veriliyorsa mevcut eğitim sürecinde bunu nasıl gerçekleştireceğine de
değinilmeliydi bence. Bu noktada sosyal bilgiler dersinin toplumda yaşanan
ekonomik ve politik konuların ele alınması ve öğrencilere toplumsal kurumları
nasıl reforme edeceklerinin öğretilmesi için uygun olduğunu savunan Rugg’ın
hazırladığı ders kitapları gibi öğretmenlere sunulan kaynaklar yol gösterici
olabilir. Ancak yine de nasıl bir toplum inşa edilmek istendiğinin bilinmesi
gerekir. “Öğrencilere ne öğretilecek, hangi beceriler geliştirilecek,
öğretmenler hangi politik görüşleri sınıfa getirecek” soruları göz ardı
edilemeyecek kadar önemlidir. Yoksa “kimin programı?” sorusunu sordurarak
mevcut duruma yöneltilen eleştiri, “bir başka egemen güçlerin programı”nı
oluşturmaya hizmet ediyor olma riskini barındırır diye düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder