Liberal Eğitim Programı (2) - Yazar: Metin Kartal


Platon aklın ilkelerinden bahsederken hem felsefik hem de teorik düşünmeye ihtiyaç olduğunu ifade etmektedir. İlke kavramı Antik Yunan’da arkhe kelimesine dayandırılmaktadır. Arkhe, kelime anlamı itibariyle başlangıç veya hareket noktası ve nihai ana madde olarak farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Bu temelde, aklımızın başlangıç noktası ve ana maddesi olarak hem felsefe hem de teorik düşünmeye bir atıf bulunmaktadır. İnsan için ise en temel şeyin akıl olduğu kabul edildiğini görülmektedir. Antik Yunan’da hem epistemolojik hem de ontolojik olarak bilginin kaynağının sorgulanması neticesinde ulaşılan iki farklı bilgi türü bulunmaktadır. Bunlardan ilki bilgi için bilgi, diğer ise pratik (uygulama) için bilgi şeklindedir. Bu farklı bilgi türleri etrafında süregelen ve eğitim programları içinde de sürekli tartışma konusu olan bir olgudur. Eğitim programları açısından belki de en kapsamlı ve çetrefilli soru bu bilgi türlerinin gerçek ontolojisinde yatmaktadır. Yani hangi bilgi öğretilmeli? Bu sorunun 19. yy. sonlarında Herbert Spencer tarafından şu şekliyle ifade edilmektedir: Hangi bilgi en değerli bilgidir? İki haftadır, liberalizm ve liberal eğitim kavramları ve liberal eğitim programları etrafında sürdürmekte olduğumuz tartışmalarda bir bakıma dönüp dolaşıp bu noktaya geldiğini deneyimlemiş bulunmaktayım. Liberal eğitim felsefesiyle hareketten eden üniversitelerin de aslında genel mottosu “bilginin peşinde (pursuit of knowledge)” ifadesidir. Bunun yanı sıra “özgürleştiren sanatlar olarak kabul edilen liberal arts education” ise yine liberal eğitim içerinde önemli bir yere sahiptir. Ancak liberal eğitim programlarında sormamız gereken soru, Herbert Spencer’ın sorusuna benzerlik göstermektedir. Şöyle ki liberal eğitim için değerli olan bilgi nedir? Yani bilgi için bilgi  midir, yoksa pratik için bilgi midir? Bu bağlamda, liberal eğitimin alanyazında farklı şekillerde yorumlanması neticesinde şunlar ortaya çıktığı görülmektedir: Birincisinde liberal eğitim bilgi için bilgi olarak yorumlanmakta; ikincisinde liberal eğitim yalnızca tek bir disiplin ya da anlama şekline karşı duruşuyla yorumlanmakta; son olarak ise, dogmatik öğretim yöntemleriyle empoze altına alınan zihnin sınırlılıkları ya da kısıtlılığıyla ilgilenmesi olarak yorumlanmaktadır. Bir taraftan, bu üç farklı yorum aynı kaynaktan beslenmesine rağmen hiçbir şekilde hem ontolojik hem de epistemolojik çakışmadığı ya da örtüşmediği görülmektedir; diğer taraftan, bu üç farklı yorum alanyazında da farklı çatışma alanları oluşturmaktadır.

Liberal eğitimin birinci yorumu olan bilgi için bilgi ve buna getirilen temel itiraz ise bilginin işlevselliği ve herhangi bir meslekle olan alakasıdır. Bu durum şu örnekle açıklanmaktadır: Geometri, Euclid tarafından ilk bulunduğunda kullanım alanının tarım arazilerinin sulama potansiyelini artırmaya dönük olduğu görülmektedir. Ancak böylesi bir pratik için bilgi yorumuyla bilginin kısıtlanmadan bu disiplinin okunması gerektiği vurgulanmaktadır. Platon’un bakış açısıyla, bir disiplinin ilkelerinin anlaşılması zihnin gelişimi için gerekliydi ve doğal olarak bu disiplinde eğitim için önemli bir unsurdu. Yani bu klasik liberal eğitim anlayışının altında yatan şey insanın bir öze (ousia) sahip olduğu, bununda idea şeklinde insanın aklında sürekli aynı ve değişmeyen bir ontik zeminde olduğu görüşüdür. İnsan aklının en üst faaliyetinin ise teorinin peşinde olması olarak ifade edilmektedir. Yani bu klasik liberal eğitim anlayışında, insan tüm yönlerden bir bütün olarak gelişmesi beklenmektedir. Bu yorum içinde en önemli olarak kabul edilen şey ise bilginin herhangi bir pratik ya da mesleki bir beklentiden ziyade, sırf bilgi için bilgi yaklaşımında hareket edilmektedir. Sonuç olarak, kuramsal bilgi yüceltilirken, pratik bilgi aynı ölçüde indirilmektedir. Eğitim’deki yansıması ise biraz farklıdır. Örneğin mühendislik, tıp ya da eğitim fakültelerindeki yaklaşımla fen ve edebiyat fakültelerindeki yaklaşım çıkarılan bu sonuç açısından farklıdır. İlki daha pratiğe dönükken, ikincisi daha kuramsaldır. Ancak alanyazında ortaya çıkan bu iki farklı durumdan herhangi birisinin sonuçları bakımdan seçilmesinin zor olduğunu açıkça ifade etmektedir. Pratik için bilgi yaklaşımında özellikle şu nokta dikkat çekti: Böylesi bir liberal eğitim ortamında öğrencilerin samimiyetsiz olacakları (double-minded)’dır. Şöyle ki öğrencilerin elde edecekleri pratik için bilginin ötesinde durumun iyiden iye narsisime dönüşebileceğidir. Yani daha fazla sonuç (further ends) elde etme isteğiyle öğrencinin eğitim durumları yarışmacı, ödül-ceza çıkmazında saplanıp kalmış ve yalnızca sınavlardan başarılı olma gibi bir durma dönüşebileceğidir. Yani burada öğrenilecek bilgi ya öğretmenin gözüne girmek ya da rakip olarak gördüğü kişileri elemek üzere olacaktır. Yazar tamda bu noktada alanyazında teorik ve pratik üzerine yapılan tartışmasının sığlığından bahsederek bu ikisi arasında bir tercih yapmaktan ziyade dengeli bir tutum izlemenin yerinden olacağı kabul edilmektedir. Yazarın diğer vurguladığı en önemli nokta ise hangi konu olursa olsun bir bilgi için birey içsel bir motivasyonla güdülendiği zaman hem bilgi için bilgi, hem de pratik için bilgi’nin peşinde isteyerek, zevkle ve merakla gidecektir.  Geldiğim sonuca baktığımda aslında tartışma makalenin başında verilen örneğe tekrar geri döndüğü görmekteyim. Oxford’da yeni başlamış bursiyere, neden Oxford’a geldiği sorulduğunda verdiği cevap beni en başa döndürmüştür. Bursiyer, Oxford’da liberal eğitim almak istediğini ve bunun da keşfetmek/bulmak istediği şeyin ta kendisi olduğunu ifade etmiştir. Yani kişinin aradığı, istediği ve arzuladığı şeyin temelinde yine kişinin umduğu şeylerin olduğu görülmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder