Platon
aklın ilkelerinden bahsederken hem felsefik hem de teorik düşünmeye ihtiyaç
olduğunu ifade etmektedir. İlke kavramı Antik Yunan’da arkhe kelimesine
dayandırılmaktadır. Arkhe, kelime anlamı itibariyle başlangıç veya hareket
noktası ve nihai ana madde olarak farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Bu
temelde, aklımızın başlangıç noktası ve ana maddesi olarak hem felsefe hem de
teorik düşünmeye bir atıf bulunmaktadır. İnsan için ise en temel şeyin akıl
olduğu kabul edildiğini görülmektedir. Antik Yunan’da hem epistemolojik hem de
ontolojik olarak bilginin kaynağının sorgulanması neticesinde ulaşılan iki
farklı bilgi türü bulunmaktadır. Bunlardan ilki bilgi için bilgi, diğer ise
pratik (uygulama) için bilgi şeklindedir. Bu farklı bilgi türleri etrafında
süregelen ve eğitim programları içinde de sürekli tartışma konusu olan bir
olgudur. Eğitim programları açısından belki de en kapsamlı ve çetrefilli soru
bu bilgi türlerinin gerçek ontolojisinde yatmaktadır. Yani hangi bilgi
öğretilmeli? Bu sorunun 19. yy. sonlarında Herbert Spencer tarafından şu şekliyle
ifade edilmektedir: Hangi bilgi en değerli bilgidir? İki haftadır, liberalizm
ve liberal eğitim kavramları ve liberal eğitim programları etrafında
sürdürmekte olduğumuz tartışmalarda bir bakıma dönüp dolaşıp bu noktaya
geldiğini deneyimlemiş bulunmaktayım. Liberal eğitim felsefesiyle hareketten
eden üniversitelerin de aslında genel mottosu “bilginin peşinde (pursuit of
knowledge)” ifadesidir. Bunun yanı sıra “özgürleştiren sanatlar olarak kabul
edilen liberal arts education” ise yine liberal eğitim içerinde önemli bir yere
sahiptir. Ancak liberal eğitim programlarında sormamız gereken soru, Herbert
Spencer’ın sorusuna benzerlik göstermektedir. Şöyle ki liberal eğitim için
değerli olan bilgi nedir? Yani bilgi için bilgi
midir, yoksa pratik için bilgi midir? Bu bağlamda, liberal eğitimin
alanyazında farklı şekillerde yorumlanması neticesinde şunlar ortaya çıktığı
görülmektedir: Birincisinde liberal eğitim bilgi için bilgi olarak
yorumlanmakta; ikincisinde liberal eğitim yalnızca tek bir disiplin ya da anlama
şekline karşı duruşuyla yorumlanmakta; son olarak ise, dogmatik öğretim
yöntemleriyle empoze altına alınan zihnin sınırlılıkları ya da kısıtlılığıyla
ilgilenmesi olarak yorumlanmaktadır. Bir taraftan, bu üç farklı yorum aynı
kaynaktan beslenmesine rağmen hiçbir şekilde hem ontolojik hem de epistemolojik
çakışmadığı ya da örtüşmediği görülmektedir; diğer taraftan, bu üç farklı yorum
alanyazında da farklı çatışma alanları oluşturmaktadır.
Liberal
eğitimin birinci yorumu olan bilgi için bilgi ve buna getirilen temel itiraz
ise bilginin işlevselliği ve herhangi bir meslekle olan alakasıdır. Bu durum şu
örnekle açıklanmaktadır: Geometri, Euclid tarafından ilk bulunduğunda kullanım
alanının tarım arazilerinin sulama potansiyelini artırmaya dönük olduğu görülmektedir.
Ancak böylesi bir pratik için bilgi yorumuyla bilginin kısıtlanmadan bu
disiplinin okunması gerektiği vurgulanmaktadır. Platon’un bakış açısıyla, bir
disiplinin ilkelerinin anlaşılması zihnin gelişimi için gerekliydi ve doğal
olarak bu disiplinde eğitim için önemli bir unsurdu. Yani bu klasik liberal
eğitim anlayışının altında yatan şey insanın bir öze (ousia) sahip olduğu,
bununda idea şeklinde insanın aklında sürekli aynı ve değişmeyen bir ontik
zeminde olduğu görüşüdür. İnsan aklının en üst faaliyetinin ise teorinin
peşinde olması olarak ifade edilmektedir. Yani bu klasik liberal eğitim
anlayışında, insan tüm yönlerden bir bütün olarak gelişmesi beklenmektedir. Bu
yorum içinde en önemli olarak kabul edilen şey ise bilginin herhangi bir pratik
ya da mesleki bir beklentiden ziyade, sırf bilgi için bilgi yaklaşımında
hareket edilmektedir. Sonuç olarak, kuramsal bilgi yüceltilirken, pratik bilgi
aynı ölçüde indirilmektedir. Eğitim’deki yansıması ise biraz farklıdır. Örneğin
mühendislik, tıp ya da eğitim fakültelerindeki yaklaşımla fen ve edebiyat
fakültelerindeki yaklaşım çıkarılan bu sonuç açısından farklıdır. İlki daha
pratiğe dönükken, ikincisi daha kuramsaldır. Ancak alanyazında ortaya çıkan bu
iki farklı durumdan herhangi birisinin sonuçları bakımdan seçilmesinin zor
olduğunu açıkça ifade etmektedir. Pratik için bilgi yaklaşımında özellikle şu
nokta dikkat çekti: Böylesi bir liberal eğitim ortamında öğrencilerin
samimiyetsiz olacakları (double-minded)’dır. Şöyle ki öğrencilerin elde
edecekleri pratik için bilginin ötesinde durumun iyiden iye narsisime
dönüşebileceğidir. Yani daha fazla sonuç (further ends) elde etme isteğiyle
öğrencinin eğitim durumları yarışmacı, ödül-ceza çıkmazında saplanıp kalmış ve
yalnızca sınavlardan başarılı olma gibi bir durma dönüşebileceğidir. Yani
burada öğrenilecek bilgi ya öğretmenin gözüne girmek ya da rakip olarak gördüğü
kişileri elemek üzere olacaktır. Yazar tamda bu noktada alanyazında teorik ve
pratik üzerine yapılan tartışmasının sığlığından bahsederek bu ikisi arasında
bir tercih yapmaktan ziyade dengeli bir tutum izlemenin yerinden olacağı kabul
edilmektedir. Yazarın diğer vurguladığı en önemli nokta ise hangi konu olursa
olsun bir bilgi için birey içsel bir motivasyonla güdülendiği zaman hem bilgi
için bilgi, hem de pratik için bilgi’nin peşinde isteyerek, zevkle ve merakla
gidecektir. Geldiğim sonuca baktığımda
aslında tartışma makalenin başında verilen örneğe tekrar geri döndüğü
görmekteyim. Oxford’da yeni başlamış bursiyere, neden Oxford’a geldiği
sorulduğunda verdiği cevap beni en başa döndürmüştür. Bursiyer, Oxford’da
liberal eğitim almak istediğini ve bunun da keşfetmek/bulmak istediği şeyin ta
kendisi olduğunu ifade etmiştir. Yani kişinin aradığı, istediği ve arzuladığı
şeyin temelinde yine kişinin umduğu şeylerin olduğu görülmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder