Şimdiye kadar
yaptığımız okumalar, ortaya koyduğu currere, yeniden kavramsallaştırma gibi
kavramlar Pinar’in gerçekten çağının ötesinde düşündüğünü, eğitim programları
ve öğretim alanına farklı bir soluk kazandırdığını gösteriyor. Pinar’in temel
kaygısı farklı bakış açılarıyla ele aldığı programların anlaşılmasıdır.
Programları anlamak için kullandığı postmodern, fenomenolojik gibi farklı
söylemler de bireyin özneleştirildiğini, onun bakış açısının da dikkate
alındığını göstermektedir. Ancak bunu yaparken Pinar bilimsel yaklaşımı da
elden bırakmamakta, programın bilimsel bir anlayışla, adım adım geliştirilmesi gerektiğini;
ancak bu şekilde eşitsizliğin ortadan kaldırılabileceğini savunmaktadır.
Pinar’in
eleştirdiği program aşamalarına fazla odaklanıp etik konularının dışarıda
bırakıldığı gerçeğinin Türkiye için de geçerli olduğunu maalesef Bümen ve aktan
(2014)’ın makalesinde de gördük. Kimse felsefik, sosyolojik açıdan
derinlemesinde incelemeler yapmıyor. Felsefe ve sosyolojiye ilgili içerik
barındıran çalışmalar da genellikle tarihsel bir araştırma niteliğinde,
başkalarının savunduğu bakış açılarını yansıtıyor. Örneğin İsmail Hakkı
Baltacıoğlu, Husserl, H. Ziya Ülken vs. nasıl bir bakış açısına sahip. Hiç
kimse “ben ne düşünüyorum”u yansıtmıyor. Althusser’in devletin ideolojik
aygıtlarından biri olarak bahsettiği eğitim programlarına karşı herekes nötr
durumda, suya sabuna dokunmak istemiyor. Yaşanan bu durumda özellikle ülkemizde
yaratılan korku ikliminin etkili olduğunu düşünüyorum. Ayrıca alışık olduğumuz,
yetiştirildiğimiz eğitim modeli de eleştirel tarzda değil. Bu noktada aklıma
Tyler’in hedefleri belirlerken başvurduğu eğitim felsefesine sorduğu sorular
geldi aklıma. Tyler benimsediğimiz eğitim felsefesinin şu iki temel soruyu
yanıtlaması gerektiğini belirtiyor. Bu sorular:
“Eğitimli birey topluma ayak uydurmalı, onu olduğu gibi kabul etmeli mi?” yoksa,
“Yaşadığı toplumu iyileştirmeye mi çalışmalı?”.
“Eğitimli birey topluma ayak uydurmalı, onu olduğu gibi kabul etmeli mi?” yoksa,
“Yaşadığı toplumu iyileştirmeye mi çalışmalı?”.
Bizde maalesef
ilkini benimseyen bir felsefi anlayış var, okullarımızda otoriteye sorgusuz
sualsiz kabul etme öğretiliyor. Bilgiyi yeniden yapılandırmamız, farklılıklara
saygı duymamız göz ardı edilmiş durumda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder