Sistematik Eğitim Programı - Yazar: Emine Kutlu


Bu haftaki yazıma öncelikle okumaları yaparken hissettiğim duyguları paylaşarak başlamak istiyorum. Eğitim programlarına ilişkin sistematik yaklaşımla ilgili metinleri okurken, özellikle de Null’un kitap bölümünü[1], ‘ne kadar da yüzeysel, soyut, donuk bir yaklaşım bu’ deyip hiç beğenmedim ve okudukça da sevmedim. Eğitimde, eğitim programlarında ve okullarda kıyaslama, diğerlerinden daha iyi olma, rekabetçilik gibi kavramların ön plana çıkarılması, etkililiğe ilişkin değerlendirmelerin sadece bu kavramlar üzerinden yapılması ve sorumluluğun ve hesap verebilirliğin (accountability) yine bunlar çerçevesinde ele alınması pek hoşuma gitmedi; işin açıkçası benim okul, eğitim ve eğitim programı anlayışımla pek örtüşmüyor. Neden böyle düşündüğüme gelecek olursak – tarihsel süreçte değişim yaşadığını ve sistematik yaklaşım içerisinde ayrışmalar olduğunu görüyoruz ama geneli itibariyle – bu sistem (i) eğitimi bir “iş (business)” veya “çözülecek bir problem (a problem to be fixed)” olarak görüyor ve eğitimin iş dünyası tarafından şekillendirilmesi gerektiğini söylüyor (ii) öğrenimin gerçekleştiği sosyal, politik ve kültürel bağlamı göz ardı ediyor, (iii) okula – ve eğitime – üretim yapan bir fabrika gibi bakıyor, (iv) öğretmenleri ve öğrencileri belli rollere hapsediyor: öğretmen sınırları belirlenmiş ve kendine verileni uygulayan bir teknisyen, öğrenci ise bireyselliğini ve özgünlüğünü bir kenara bırakıp kendine verilenleri alan ve bunun neticesinde tek tip bir “üretici” olarak sistemden çıkan bir ürün. Yani, eğitimi ve onun bütün bileşenlerini (bağlam, konular, öğretmen, öğrenci, idareci, vb.) dar ve sıkıştırılmış bir kalıp içerisinde ele alıyor. Tüm bu sebeplerden ötürü de bu sistem bana biraz yapay ve gerçeklikten uzak geliyor.

Ancak derste yaptığımız paylaşımlar ve tartışmalar neticesinde bu negatifliğimin biraz azaldığını söyleyebilirim – en azından “sistemli bir anlayışın” sağlayabileceği birtakım olumlu katkılar olduğunu görmemi sağladı. Örneğin, gözlem ve deneye dayalı bilimsel yöntemleri kullanarak yapılan çalışmalarla “en iyi işleyen” yöntem ve programların tespit edilmesi ya da Bobbitt’in iş analizi (activity analysis) yöntemiyle belli standartların oluşturulması gibi sistematik düşünmelerin eğitim bilimleri alanında ön plana çıkmasını sağlamış. Böylelikle program oluşturma/tasarlama işi sistematik bir hâle getirilmiştir: hedeflerin belirlenmesi, hedefe ulaşmak için plan yapılması ve yöntemin oluşturulması, sonuçların ölçülmesi, elde edilen verilerle hedeflerin karşılaştırılması, bunun neticesinde birtakım adımlar atılması gibi sistematik bir yaklaşım getirmiş. Bu yöntemi oldukça matematiksel ve gerçeklerden kopuk bulduğumu söylemek isterim ama derste de bahsettiğimiz gibi bu bazı kültürlerde eğitimin şekillendirilmesi ve belli bir düzeye ulaştırılması için iyi bir başlangıç olabilir. Bununla bağlantılı bir şekilde olumlu olarak yorumlayabileceğim bir diğer nokta, sistematik yaklaşımın – benim yeni bir paradigma olarak gördüğüm – “curriculum allignment” anlayışının ortaya çıkmasını sağlamasıdır. Sistematik yaklaşım eğitim sistemlerini ve programlarını “evrensellik” ve “genellik” boyutuna taşıyacak bir sistem geliştirilmesini ve program standartlarının oluşturulmasını (1. Sınıf okuma becerileri, 6. Sınıf sosyal bilgiler gibi) savunuyor ve bunlar gerçekleştikten sonra eğitim kurumlarının kendi sistemlerini ve programlarını bu oluşturulan standartlara yaklaştırmalarını (align etmelerini) bekliyor. Bu anlayışın bizim gibi kültür, sosyoekonomik düzey ve yerel olanaklar bakımından farklılık gösteren ülkelerde eğitimde genel çerçevenin belirlenmesi, öğretmen ve öğrencilere kılavuzluk etmesi ve eğitimde eşitliğin sağlanması açısından önemli bir noktada yer alabileceğini ve eğitim sistemini ve programlarını oluştururken göz önünde bulundurulması gerektiğini düşünüyorum – tabii abartmamak kaydıyla.




[1] Null, W. (2011). Curriculum: From Theory to Practice. Rowman & Littlefield Publishers, Inc.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder