Sistematik yaklaşımı incelediğimiz bu dersin
bana çok katkısı oldu. Farkında olmadan yıllardır sistematik yaklaşım kötüdür,
kullanılmamalıdır, eskidir, modası geçmiştir gibi düşüncelerin bilinçaltıma yerleştiğini
fark ettim. Aslında bu durum biraz da zaman zaman bazı yaklaşımların “moda”
olmasından kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Oysaki eğitimde moda olmamalı.
Bu yaklaşıma neden “sistem” sözcüğü en uygun
karşılık olarak kullanılmıştır sorusu biraz kafamı kurcaladı. TDK ‘da sistem
sözcüğünün farklı anlamları mevcut. Ama sanırım buradaki kastedilen anlama en
yakın olan “Bir sonuç elde etmeye yarayan yöntemler düzeni”. Bu yaklaşıma göre
program, sıralı, denetlenmiş bir mühendisin bakış açısından yola çıkan bir
şeydir. İyi program etkilidir. Süreç adım adım planı takip eder. Plan
amaçların yapılandırılmasını içerir. Planların formülasyonu çıktı ve sonuçların
ölçülmesi ve sonuçların-çıktıların orijinal amaçlarla karşılaştırılması
aşamalarından oluşur. En iyi program sistemi, çok titiz bir şekilde
geliştirilmiş olan ve öğretmenin hiç karar almasını gerektirmeyen sistemdir. “Kim
titiz ve sistematik olmayan bir araştırma yapmak ister?” bakış açısı mevcuttur.
Sistematik yaklaşımın kabul görmesinin nedenleri
sistemli düşünmeyi sağlaması, insan zihninin nesnelliği sevmesi, “Herkese eşit
fırsat sağlar” düşüncesinin olması, ölçülmesi ve değerlendirilmesinin kolay
olması, doğrusal olması, adım adım planlanması gibi nedenlerdendir. Türkiye’de
sistematik anlayış var diyebiliriz. Eğitimin her aşamasında sınavlar var, ölçme
ve kontrol oldukça önemli. Kitaplardaki konu anlatımları bağlamdan uzak.
Bobbit, Tyler ve Charters sistematik
yaklaşımın temsilcileridir. Bobbitt programın ekonomik topluluklara hizmet
etmesi gerektiğini, faydacı ve kullanışlı yolları olması gerektiğini iddia
eder. Tyler’ın Bilimsel Yönetim yaklaşımından etkilenerek yazdığı Eğitim
Programı kitabında “iş analizi” yöntemini önermiştir. İş analizinde çok sayıda
adım önerse de temelde yatan mantık bir işi en iyi yapan kimse onun
gözlemlenmesi ve onu iyi yapan şeylerin belirlenerek adım adım yaptığı işin not
edilmesidir. Bu yöntem aslında günümüzde de meslek eğitiminde kısmen kullanılmaktadır
ve bence uygundur. Çünkü bazı konularda eğitim verirken adım adım planlamak ve
öğretmek daha uygun ve doğru olacaktır. Ancak bu anlayış eğitimle ilgili
değildir. İş dünyasından ithal edilen bir anlayıştır. Charters, Bobbit’in bu
yöntemini Öğretmen eğitimine uyarlamıştır. Charters’ın bana en ilginç gelen
düşüncesi bilgi ve işlevsellik konusunda yaptığı keskin ayrımdır. İkisini savaş
halinde görmekte ve işlevselliği önemli bulmaktadır.
Tyler eğitim programında 4 boyutun
belirlenmesinin gerekli olduğunu belirtmiştir. Aslında Tyler değerlendirmenin
önemini vurgulamaktadır. Değerlendirmeyi sistematik yapabilmek için hedefleri
belirlemek gerektiğini ifade etmektedir. Bu durum da onun davranışçı olarak
anılmasına neden olmuştur. Aslında ben de kafamda Tyler’ı davranışçı olarak
kodladığımı fark ettim. Sonuç odaklı
olması belki de bunu düşündüren nedendir. İlk dönemlerindeki hedeflerin
belirlenmesi anlamındaki düşüncelerinin davranışçılığa daha yakın olduğunu
söyleyebiliriz. Ancak kendisinin davranışçılıkla ilgili bir söyleminin olmaması
ve davranış şekillendirmeyle ilgili bir yaklaşım önermemesi davranışçı
olmadığını düşündürtmektedir.
1980’ler ve 1990’lar Diane Ravitch, gibi bazı
reformistler öğrencilerin öğrenmesi gereken bilgi parçalarını belirleyen bir
program standartları yaklaşımını savunmuş ama aynı zamanda standart
belgelerinin öğretmenlere rehberlik etmek için tasarlanan, onları kontrol
etmeyen çerçeveler olduğunu ifade etmişlerdir. Standart belgeleri okul
bağlamını ve öğrenci ilgilerini de hesaba katmalıdır.
Null’un
kitabında yer alan “okulları CEO’lar yönetmeli “ önerisi oldukça çarpıcı geldi.
Böyle bir durumu hayal etmekte bile zorlanıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder