İnsanın kesinliği
sevmesi, eşitlik kaygısı, fırsat eşitliği arayışı ve insanın yaptıklarını
bilimsel bir temele dayandırma kaygısı sistematik yaklaşımın temellerini
oluşturmaktadır. Sistematik eğitim programı yaklaşımını anlamak için sistem
kelimesinin ne anlama geldiğini tanımlamak gerekir. Girdiler, süreç ve çıktılar
bağlamında mühendislikten gelme bir yaklaşımla insan unsurunu bilimsel temele
dayandırma kaygısıyla veriler doğrultusunda adım adım gerçekleştirilen bilimsel
yöntemlerle eğitimi anlamaya çalışmaktır.
Bu yaklaşımla bütün
değişkenlerin kontrol altına alınmasıyla gerçekleşir. Esasında ‘curriculum’
kavramının eskiden Romalı askerlerin koştuğu yer olarak tanımlanmasıyla
sistematikliğin izleri görülebilir. Sistematiklik, curriculum araştırmasını
eğer bir tür program bir grupta çalışıyorsa genellenir, deneysel bir yaklaşımla
gözlemler ve iş analizleri yoluyla objektif olarak yaklaşmayı gerektirir.
Öğretmen ise, araştırmacı değil, uygulayıcıdır; her şeyin kontrol edildiği
ortamda çalışan teknisyendir. Öğretime ilişkin karar alamaz, öğretmenliğin
‘curriculum maker’ olarak görevi yoktur.
Eğitimle ilgili ilk
eleştirilerle CEOların eğitimi düzenlemeye başladıkları gibi söylemler aslında
tam olarak eğitime sistematik bir yaklaşımın karşılığını bulmasıdır. Özellikle
bazı yasalarla (No Child left behind gibi) sistematik yaklaşımın kendini
bulması Null’un kitap bölümünde incelenmiştir. No Child Left Behind yasasının
çıkaranlar için program çalışmaları objektif olmalı, eğitim araştırmaları tıp
çalışmaları gibi yürütülmelidir. Program bir ilaç, bir antibiyotik gibi işe
yararsa kullanılmalı, deneme süreçlerinde öğretmenler, okul bağlamı, öğrenci
ilgisi gibi diğer bütün değişkenler kontrol edilmelidir. Öğretmenler de
hemşireler gibi kendilerine söyleneni sorgulamadan yürütmelidirler. Program
öğretim faaliyetlerinden farklı olarak düşünülür ve öğretmenlerin etkililiği
kanıtlanmış öğretim yöntem tekniklerini kullanması gereklidir. Zorunlu programı
uygularlar ve sorgulamazlar. Yöneticiler
ise raporlar üretmeli, en yeni araştırma
sonuçlarını takip etmelidir ve okullarının maksimum etkililikle çalışması için
gerekli düzenlemeleri yapmalıdırlar. Bu yasaların etkililiğinin ölçülmesi için
değerlendirmeler ve hesap verilebilirlik son derece önemlidir. Burada
unutulmaması gereken, sistematik yaklaşım savunucularının öğretmenlerin,
yöneticilerin ve program yapıcıların son çıkan araştırmaları ve sonuçlarını
takip etmeleri gerekliliğidir.
1980lerin başı
itibariyle No Child Left Behinde benzer şekilde program standartlarının ortaya
çıkması sistematik yaklaşımın başka bir örneğidir. Öğrencilerin neler bilmesi
gerektiği ya da neler yapabiliyor olması gerektiğine karar verme kaygısı
program standartlarını oluşturmuştur. Amaç her öğrenci için eşit kalitede
programa ulaştırma olsa da zor olan şey ne öğretileceğine kimin karar vereceği,
neyin dahil edilmesi gerektiği ve nasıl uygulanacağıdır.
Okulların her zaman
ekonomiye bağlı kalacak olması iş adamlarının eğitim politikalarını oluşturmada
söz haklarının olmasına yol açar. Amerika’daki göç hareketleri eğitim
programlarına yansımıştır. Dolayısıyla ekonomiden bağımsız bir eğitim
politikası geliştirmenin mümkün olması beklenemez. Bobbit, Charters gibi eğitim
programcıları Latince’ye, Yunanca’ya, klasik edebi eserlere bağlı olan Amerikan
programlarını göç hareketiyle birlikte oluşan boşlukları (yabancıların dil
öğrenme ihtiyacı gibi) kapatma amacıyla program bakış açılarını ortaya
koymuşlardır. Devlet destekli politikalardan sonra son yıllarda sistematik
yaklaşımın nasıl değişime uğradığını tanımlamak için ‘serbest piyasa sistemini’
de incelemek gerekir. Bu yaklaşım okulun ekonomiye hizmet etmesi gerektiğini
savunur. Fabrika modeline benzer büyük kuruluşlar inşa etmek yerine en mükemmel
sistemin özel sektör yatırımlarıyla oluşacağını savunur. Eğitim özelleştikçe
kalitenin artacağına ilişkin bir düşünce vardır. Friedmans’a göre iyi okulalr
iyi öğrenciler yetiştirir ve sistem bu kadar basittir. Devlet okullarıyla
öldürülen özgürlük, yaratıcılık ve yarışma ruhu yarışa ve seçime dayalı serbest
piyasa anlayışıyla ortaya çıkacaktır. Friedmans’ın görüşünü daha da ileri
taşıyarak Chubb ve Moe program, öğretim ve okullaşmayla ilgilen gerçek rasyonel
ve analitik kimselerin iş adamları olduğunu savunur. Hatta, serbest piyasa
görüşü bir noktada o kadar serbest hale gelmiştir ki ortak bir kültüre karşı
çıkma söz konusudur. Bir milleti bir arada tutan milli kültür arayışının
olmayışını tehlikeli buluyorum. Toplumdan, ortak değerlerden uzak bir program
anlayışı düşünülemez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder