Kökeni Platon ve Aristo’nun
görüşlerine dayanan liberal eğitimin özünde özgürlük kavramı yer almaktadır.
Bireyin özgürleşmesi, özgürce düşünebilmesi, kendi anlayışını oluşturabilmesi,
kendi görüşlerini paylaşabilmesi ve bunların değer görmesi gibi anlamları
kapsayan liberal eğitimin ne olduğundan çok uygulamaya yansımasındaki
farklılıkların ilgimi çektiğini söyleyebilirim.
Açıkçası elitlere ayrıcalık sağlanarak toplumun geri kalanının göz ardı
edilmesi ve bunun özgürlük teması altında sunulmasını anlamlandıramıyorum. Dolayısıyla
özgürlüğü, eşitlik ve adalet kavramları ile birlikte yorumlamak ve
uygulamalarda bulunmak daha faydalı olabilir diye düşünüyorum.
Demokrasi ile birlikte “herkes için”e
yapılan vurgu liberal eğitimin özüne daha uygun bence. Kimseyi herhangi bir özellikten
dolayı dışta tutmadan herkesin iyiliği ve özgürlüğü için bir eğitimden
bahsetmek, bu konuda fikir yürütüyor olmak gelişimi meydana getirecek, ileriye
götürecek bir adım olarak düşünülebilir. Öte yandan, herkesi kapsayacak bir
uygulamada “tek tiplik” söz konusu olduğunda ise gerçekten olumlu sonuçların
ortaya çıkabileceğine şüpheyle bakılmalı diye düşünüyorum. Öyle ki hali hazırda
eşitliğin olmadığı, pek çok eksiklik ve farklılıkların olduğu eğitim
ortamlarında ortak bir uygulama yapmak ya da bunun zorunlu tutulması gerçek
anlamda ihtiyaçların karşılanmasını sağlamamakla birlikte var olan eşitsizliklerin yeniden üretimine hizmet
edebilir. Bu risklerin mutlaka dikkate alınması gereklidir. Bu bağlamda
Schwab’ın müzakere yöntemi bir çözüm olabilir.
O-bu-şu demeden tüm bireylerin
özgürleşmesi ise amaç (ki bence böyle olmalı), başlangıç noktası yine birey
olmalıdır. Bireyin ihtiyaçları ve içinde bulunduğu koşulların dikkate alınması
ile yerel düzeyde uygulamalara bakarak programı anlamak gerekir. Schwab’ın
ileri sürdüğü program anlayışı ile de gördüğümüz üzere karar vermek çok önemli;
verilecek kararı etkileyecek pek çok faktör var (öğretmen, öğrenci, idareci,
veli, uzman, bağlam, konu alanı/disiplinler vb.); ve eklektik bir yaklaşımla
değerlendirme yapmak gerekmektedir. Bu noktada sınıf içinde yapılan öğretim
uygulamalarına yalnızca bilgilerin aktarıldığı ya da denendiği bir süreç gibi
bakmayıp gerçek problemlerin belirlenmesi ve bilgi üretimi ile program alanına
katkı sağlayabilecek bir süreç olarak ifade etmesi ile Schwab’ı anlayabilmenin
bir parça kolaylaştığını düşünüyorum. Baktığı bu yerden öğretmenin ne kadar
değerli olduğu; teknisyen olmaktan çok daha öte bir noktada olduğu açıkça
görülüyor.
Schwab’ın bir başka eleştirisi de
eğitim programlarını farklı alanlara ait teorilerle anlamaya çalışmaya
olmuştur. Örneğin, eğitim programları alanında uzun yıllar baskın olan ve geniş
kapsamda kabul gören bilimsel yönetim kuramı ile yapılacak işlerin ve işlem
basamaklarının öne çıktığını görüyoruz. Ekonomi alanına ait bu kuramın
etkisiyle eğitim programının asıl ögelerinin (commonplaces) ikinci planda
kaldığını söyleyebiliriz. Bu noktada Schwab, uygulamadan yola çıkılmasını
öneriyor. Ancak bu önerinin kuramdan bağımsız olmak gibi bir anlama geldiğine
dair de bir izlenim edinmediğimi söyleyebilirim. Aksine, yaptığı bu eleştirinin
eğitim programı kuramlarının geliştirilmesi, bu kuramlardan yararlanılması,
diğer kuramlardan da destek alınması fikrine öncülük ettiği çıkarımını yapmanın
mümkün olduğunu düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder