Liberal Eğitim Programı - Yazar: Emine Kutlu


Bu haftaki yazıma öncelikle şunu belirterek başlamak istiyorum. Bu haftaki dersimizde yaptığımız paylaşımlar ve tartışmalar benim için biraz akıl karıştırıcı oldu. “Okuduklarımı böyle yorumlamamıştım, anlamamışım ben galiba” dediğim noktalar oldu ve derste bu yüzden sessiz kaldım, kendi içimdeki karışıklığı toparlamaya çalıştım, aklımı kurcalayan soruların birkaçını da dersin sonunda sordum. Daha sonra tekrar notlarıma baktım, metinlere geri döndüm ve bu yazımı da bu aklımdaki dağınıklığı toparlama ve yansıtma çabası olarak yazıyorum.

Okuduğumuz metinlerden yola çıkarak liberal eğitimle birlikte yeni bir paradigma ortaya çıktığını görüyorum. Daha önceleri teknik bir bakış açısına sahip program geliştirme paradigmasından ve yeniden kavramsallaştırmayla ortaya çıkan programı anlama paradigmasından bahsetmiştik. Burada da üçüncü bir paradigmayı ele aldık: program oluşturma (program making). Bu paradigma sadece programı anlamaya çalışmıyor, uzlaşı ve karar vermeyle (deliberation) birlikte bir program oluşturmaya/ortaya koymaya çalışıyor. Bu uzlaşı ve karar verme aşamaları da bu yeni paradigmanın gerçek durumlarla ilişkili uygulamaya/pratiğe dayanan bir çaba (practical activity) olduğunu ortaya koyuyor.

Burada bir noktaya daha değinmek istiyorum. Derste yaptığımız tartışmalar liberal eğitim anlayışı üzerine miydi yoksa politika ve ekonomi bağlamında kullandığımız liberalizm üzerine miydi çok net değildi. Zaman zaman ikisini karıştırdık ve konudan uzaklaştık gibi hissettim. Elbette ki siyasi ve ekonomi boyutuyla ele aldığımız liberalizm politikasının etkilerini liberal eğitimde görmek mümkün olabilir ancak ikisinin birbirinden farklı olduğunu düşünüyorum. Her ikisi de özgürleştirmeyi temel alıyor ancak birincisinde bireylerin ekonomik anlamda özgürleşmesi ve dolayısıyla rekabet önemliyken, ikincisinde bireyin düşünsel özgürleşmesi, çok yönlü, erdemli ve bilgili bireyler olması ve dolayısıyla da üst düzey bir entelektüel başarıya ve karakter gelişimine ulaşması ön plana çıkmaktadır. [Doç. Dr. Fatma Mızıkacı: Liberalizm, Liberal Eğitim ve Liberal Arts Programı konularını bir kez daha tartışmamız iyi olacaktır. Kafa karışıklığının bundan kaynaklandığını düşünüyorum.]

Liberal eğitimin tarihsel değişimine baktığımızda antik Yunanda yönetici sınıfındaki elitlerin ya da aristokratların eğitimi için bu sistemin ön plana çıkarıldığını görüyoruz. Liberal eğitimle birlikte toplumun lideri olan bu bireylerin akıl, mantık, bilgelik, muhakeme, öz disiplin gibi özelliklerinin geliştirilmesi hedeflenmektedir. Daha sonra, Hristiyanlıkla birlikte, liberal eğitim anlayışında da değişme oluyor ve diğerlerine ek olarak inanç, umut, sevgi gibi yeni erdemlerin de liberal eğitimle birlikte kazandırılması hedefleniyor. Demokrasiyle birlikte devlet tarafından geniş kitlelere eğitim olanaklarının sağlanması ve herkese eşit eğitim anlayışının yaygınlaşmasıyla birlikte bu eski zamanlardan kalma elitist anlayıştan biraz uzaklaşılıyor ancak bu sefer de eğitim programlarının çerçevesi tartışılmaya başlanıyor: eski/antik ideallere bağlı liberal eğitim mi yoksa ekonomiye dayalı mesleki eğitim mi? Biri bireyi düşünsel anlamda özgürleştirip geliştirirken diğeri toplumsal açıdan ekonomiye daha fazla katkı sağlayacaktır. Ben günümüzde tercihin ikincisinden yana kullanıldığını düşünüyorum. Günümüzde eğitim programları (özellikle de alt kademelerde) daha çok bireyi bir mesleğe hazırlamaya yönelik oluşturulmaktadır – kesin, net bir biçimde ifade edilmese de nihai hedef budur. Liberal eğitimin izlerini ise yükseköğretim kademesinde görmek mümkün. Bu eğitim anlayışına sahip kurumlar çok yönlü, disiplinler arası bir eğitimle bireyin akıl, mantık, muhakeme, yansıtma gibi becerilerini geliştirerek zarif ve iyi eğitimli üst sınıfa ait (refined) bireyler yetiştirmeyi hedeflemektedirler. Aslında bir nevi antik Yunandan kalma elitist/aristokrat anlayışın günümüzde de devam ettiğini söyleyebiliriz. İkisini (liberal eğitimi ve mesleğe yönelik eğitimi) karıştırıp bir potada birleştirmek ve bunu sınıf ayrımına yol açmadan daha evrensel bir hale getirmek mümkün müdür, bu da eğitim programcıları olarak bizlerin üzerinde çalışması gereken sorulardır.

Schwab’la liberal eğitimin buluşma noktası da bu bağlamda üzerinde durmak istediğim bir nokta. Bence Schwab önerdiği deliberation (müzakere ve uzlaşı) yöntemiyle liberal eğitim anlayışını (biraz da olsa) üst sınıfa ait olmaktan çıkarmaya ve eski çağlardan beri gelen liberal eğitim anlayışının eksik kalan insani yönünü tamamlamaya çalışmış. Liberal eğitimle birtakım erdemler ön plana çıkarılmış ve bunların bireye kazandırılmasıyla bireyin düşünsel anlamda özgürleşeceği düşünülmüş ancak bu aşamalarda birey hep alıcı olmuş; bu özgürleşmeye katkı sağlayamamış (birilerinin seçtiği hedeflere yine birilerinin seçtiği materyallerle ve yöntemlerle ulaşmaya çalışmış). Schwab ise bireyin (kim olduğu fark etmeksizin) bu sürece katkı sağlaması gerektiğini savunuyor ve bunun ancak deliberation yöntemiyle gerçekleşebileceğini söylüyor. Yani salt bir ideolojiyle yola çıkıp programı bu ideoloji üzerine kurgulamaktansa, liberal eğitimin özgürleştirici yanını programın oluşturulması aşamasında kullanılması gerektiğini söylüyor (belki bu yöntemler liberal eğitim anlayışının evrenselleşmesi de sağlanabilir). Bu program oluşturma aşamasında da devreye birtakım ortak alanlar (commonplaces) giriyor. Her program anlayışında ortak olarak bulunan bu beş alan/unsur şunlardır: öğrenen, öğreten, konu alanı, (sosyal ve kültürel) çevre ve program oluşturma. Bunlara bir programda ne derece yer verildiği veya göz ardı edildiği programın planlanmasını ve uygulanmasını etkilemektedir. Liberal eğitimin çok yönlü olma, konuşma, düşünme ve uzlaşma becerileriyle ortaya çıkan çok seslilik özelliğinin program oluşturma paradigması çerçevesinde ele alınmasında her biri farklı deneyimlere sahip olan ve özgür düşünen olan bu beş ortak alana eşit yaklaşılması önem arz etmektedir. Bu noktada Reid’in oluşturduğu Program Haritası’na değinmek istiyorum. Bu haritada deliberation’ı orta noktada görüyoruz, ben bunu bir melting pot olarak görüyorum. Elbette ki hemen hemen her alanda olduğu gibi eğitim programlarıyla ilişkili olarak da farklı görüşlere/yaklaşımlara sahibiz ancak farklılıklarımızla birlikte dengede yaşayabilmek için – tıpkı derste bahsettiğimiz Yin Yang Felsefesinde olduğu gibi – konuşmaya, paylaşmaya, tartışmaya ve uzlaşmaya ihtiyacımız var.

Son olarak da derste değindiğimiz bir konuya ilişkin görüşlerimden bahsetmek istiyorum. Derste eğitim her şeyin çaresidir gibi bir yanılgı olduğundan ve değiştirici gücü olmadığından bahsettik. Bu görüşe kısmen katılıyorum, eğitimin sihirli değnek gibi hemen anında etki edip değişim yapabilecek ve bunu somut bir biçimde gösterebilecek bir gücü yok; eğitimin etkilerini ancak süreç tamamlandıktan sonra bireyin yaşamındaki izlerden yordayabiliyoruz. Yine de ben eğitimin bir çare olduğuna inanıyorum ancak tabii bu bugünümüze etki edebilecek bir çare değil maalesef. Bu yüzden eğitim planlaması yaparken bugünü değil ilerisini düşünerek adımlar atmak gerekli. Bugün atacağımız adımlar eğitim sistemine yama yapmak olacaktır ve ondaki sorunları ortadan kaldıracaktır belki ancak toplum nezdindeki sorunların (ekonomik, sosyal, vb.) hemen çözümüne bir çare olmayacaktır – bu zaman alan bir süreç ve böylesi bir değişim ancak eğitim yoluyla olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder