Bu haftanın
makalelerinde ve dersteki tartışmalarda dikkatimi çeken benim için en kritik
nokta “curriculum development” ile “curriculum making” ayrımı oldu. Şimdiye kadar
sözcüklerin altında böyle derin bir düşünsel temel olabileceği aklıma
gelmemişti. Aslında program çalışmasına başlarken bu tavrımız felsefimiz
hakkında ipucu veriyor. Bundan sonra bakış açım bu yönde olacak.
Özellikle Schwab’ın
makalesindeki “commonplaces” kavramını, üzerinde konuşmaya ve araştırmaya değer
bir konu olarak görüyorum. Öğretmeni “curriculum maker” olarak görmesi
öğretmene çizdiği rol açısından önemli. Öğretmene basmakalıp rol biçilmesini
doğru bulmuyor; öğrenci için tam bir rol çizmemiş olması, konu alanını
önemserken konu odaklı programlara eleştirel bakması, bağlamı önemsemesi, bir
program grubunda yer alan öğretmenlerin her birinin diğerinin zayıflığını
telafi edecek şekilde seçilmesine ihtiyaç duyulduğunu ifade etmesi, program
hedefler dizisi olmadığını vurgulaması Schwab’ın düşüncelerinin kısa bir özeti
olabilir.
John
DEWEY’in felsefesine damga vuran düşünce pragmatizm. Öğrenci merkezli doğal bir öğrenme ortamı
önermesi ve “Eğitim yaşama hazırlık
değil yaşamın ta kendisidir” görüşü benim de benimsediğim düşüncelerdir. Ayrıca
bilimin yalnızca teknik ve uzmanlık gerektiren araştırmalar için kullanılması
savaşta en iyi şansı elde etmek için kullanma tehlikesini doğuracağı konusuna
dikkat çekmesini önemli buluyorum.
Liberal
eğitim özgür zihinler yetiştirmeyi hedeflemektedir. Felsefi temeli
esasiciliktir, uygulamada daimicilik yansımaları da görülür. Sınıflara farklı
eğitim verilmeli mantığı var. Elitler kuralları koyar, diğer sınıflar buna
uyar. Bugün de açıkça olmasa da temelde aynı tehlikeyi görüyoruz. Devletin
eğitim kurumlarına artık insanlar güvenemiyor. Kalabalık mevcutlar, fiziksel olanakları
yetersiz okullar, güvenlik sorunları gibi nedenler aileleri düşündürüyor. Dolayısıyla
birçoğu gücünü zorlayarak çocuklarını özel okullara gönderiyor. Ben bunun biraz
da vicdani bir rahatlama için yapıldığını düşünüyorum. Çocuğunu özel okula
yolladığında vicdanen onun için en iyisini yaptığını düşünerek kendini
rahatlatan ebeveynler aslında bir anlamda popülist bir yaklaşımdalar. 2002’den
bu yana eğitimde reform adı altında hükümet tarafından yapılan değişiklikler de
piyasayı beslemeye yönelik çabalar. Örneğin MEB yayınevi varken özel
yayınevlerine bastırılan kitapların ücretsiz olarak tüm öğrencilere dağıtmak,
devlet okullarını güçlendirmek yerine özel okullar için teşvik vermek, ne zaman
ve nasıl kullanılacağı belli olmayan tabletleri dağıtmak gibi.
Liberal
eğitimde kağıt üzerinde herkese ortak program var ancak eşitlik yok. Teoride
başka uygulamada başka. Dewey ve Schwab liberal eğitime daha farklı bir bakış
açısı getirmiş: Demokrasi, Eşitlik, Adalet vurgusu önemli. Demokratik eğitimin
temelinde insani değerler olmalı, bireyin entelektüel olarak en üst düzeye
çıkarılması hedeflenmeli, akademik disiplinler ve ahlaki değerler öğretilmeli. Ancak
liberal eğitim de mucizeler yaratamaz. Çünkü dünyadaki bütün sorunlar eğitime
bağlı değil, eğitim kendi sınırları içinde bir olgudur. Sistemde yanlış giden
olguyu değiştirmez. Eğitim bilinci anlayışı düşünceyi etkiler ve değiştirir.
Bu dersin
sonunda kafamdaki düşünmeye değer soru:
Herkese
eşit olanaklar sağlayan özgürleştirici bir eğitim nasıl olmalı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder