Bu
hafta Guy Senese ile ders işlemeden önce yapmış olduğu çalışmalara baktım ve
ona yöneltebileceğim sorular çıkarmıştım ve bu sorulardan en çok sormak
istediğim soru röportajında belirmiş olduğu şu cümleye yönelikti: “Değişim
sadece öğretmenlerin bilinçleri sayesinde gerçekleşir.” Peki her şeyi
öğretmenlerin vicdanına bırakmak ne kadar doğru bir düşüncedir? Guy Senese’e bu
soruyu sorduğumda bu sorunun aslında çok kapsamlı bir şekilde açıklamayla
cevaplandırılabileceğini belirterek sosyal anlaşma, sözleşme kavramından
bahsetti. Onun söyledikleri sonucunda bende oluşan düşünce şudur: Eğitim birçok
değişik toplumsal kurumların etkisi doğrultusunda yürütülen bir faaliyettir.
Buna bağlı olarak eğitimin tüm diğer toplumsal kurumlardan bağımsız olarak
istediği sonuçları alabilmesi mümkün değildir. Ekonomi, hukuk, siyaset,
sosyoloji, din, toplumsal baskı grupları, psikoloji gibi alanların tümü eğitimi
olumlu veya olumsuz bir şekilde etkiler. Eğitim kurumunun gelişmesi ve bu kurumun
eğitim sorunlarının üstesinden gelebilmesi ancak diğer alanlardaki gelişmelerle
birlikte mümkündür. Toplumların ayakta kalmasını sağlayan pek çok etken vardır.
Toplum denen oluşum, toplumda bulunan bireyler sayesinde varlığını
sürdürebilir. Toplumun varlığını sürdürebilmesi için de bu bireylerin çaba
göstermeleri gerekmektedir. Toplumun varlığını devam ettirmesi, toplumda
yaşayan bireylerin yararınadır. Bu nedenle toplum varlığının devamlılığı,
toplumdaki tüm bireylerin ortak amacı olmalıdır. Dolayısıyla da eğitimin ve
eğitim içinde büyük roller üstlenen öğretmenlerin işlerini yaparken bu
düşünceyle yapmaları gerektiğini söyleyebiliriz. Guy Senese Türkiye’deki toplum
sözleşmesinin üç temel ayağı olduğundan bahsetti.
Bunlar;
- Bilimsellik-Akılcılık
- İnsancıl
Olması
- Gelenekler
(Mesela öğretmenlere duyulan güven, eğitime verilen önem vb.)
Burada dikkatimi en çok çeken madde gelenek oldu. Bu hafta emekli bir öğretmenle de görüşme fırsatım olmuştu ve onun anılarını da dinleyince aslında geleneğin her ne kadar günümüzde uygulamalarını görmesek de çok önemli bir temel olduğunun farkına vardım. Öğretmenlik mesleğinin geçmişine baktığımda veya yaşadıklarımı gözden geçirince aslında bu geleneğin eğitim içinde çok büyük öneme sahip olduğunu söyleyebilirim. Sosyal sözleşmeyi konuşurken sosyal sözleşmenin bir silah olarak kullanılmaması gerektiğinden de bahsetti. Aslında burayı tam olarak anlayamadım. Sosyal sözleşme nasıl bir silah haline dönüşebilir? Dersten çıktıktan sonra belki de yorgunluğun da etkisiyle bu soruyu soramadığım için biraz hayıflandım.
Diğer
konuşulan konu ise üniversitelerin konumları ile ilgiliydi ve bu noktada
söylemiş olduğu “Üniversiteler çocuk bakıcısı rolüne dönüşmüştür.” cümlesi çok
dikkat çekiciydi. Fakat yine de bu cümleyi söyleyip sorunun nasıl
düzeltilebileceğiyle ilgili düşünmemek aslında topluma vurulan bir darbe
olabilir. Çünkü üniversite gibi kurumlar toplum için varlar. Ama varoluş
nedenleriyle ilgili yapmalarını gerektikleri şeyleri yapmamaktadırlar. Bu da
aslında öğrencilerde karamsarlığa neden olmakta ve bu da doğal olarak toplumu
da etkilemektedir. Bu kurumlar güçlü oldukları için toplumu yönlendirme gücüne
sahiptirler. Peki görevlerini yerine getirmeyen bu güçlü kurumlar için ne
yapabiliriz? Bunu yapabilmemiz için tek bir yöntem var diye düşünüyorum. Bu
yöntem de bu kurumları yeniden yapılandırmak. Daha detaylı bakıldığında
okullardaki rekabet başarısızlığı destekleyen bir şekilde devam etmektedir
(kazananlar-kaybedenler). Bu durum aslında işsizliği de meşrulaştırmaktadır.
Bence bu bilinçli olarak yapılıyor çünkü eğer bu durum meşrulaştırılmazsa bir
kriz çıkabilir.
Bu
hafta Guy Senese geldikten sonra aslında olaylara çok geniş açıdan bakamadığımı
ve daha çok araştırma yapmam gerektiğini hissettim. Umarım bu şekilde hissetmem
bana yeni ufuklar açar ve tartışmaları daha iyi bir şekilde
temellendirebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder