Currere Metodu - Yazar: Yalçın Çetinkaya

Eğitim programı kavramı, ilk kez kullanılmaya başlandığından bu yana birçok kez yeniden tanımlanmaya çalışılmıştır. Kimileri bu durumu alanda var olan ve sürekli şikayet edilen karmaşayı gereksizce arttırdığı için eleştirirken, tam tersine alandaki üretkenlik üzerinde olumlu yansımasının olduğunu ve arayışımızı sürdürmemiz gerektiğini savunanlar da bulunmaktadır.

Aynı olguya ilişkin farklı tanımların yapılmasının arkasındaki itici güç nedir? Aslında bu soru yanıtlanmadan önce, bir adım geride duran başka bir sorunun cevap bulması gerekir; “Bir tanıma ihtiyacımız var mıdır?”. Tanımlar, bir olgunun özelliklerini eksiksiz olarak belirtmeleri ile ister istemez yanlarında sınırlayıcı ve şekillendirici etkilerini de getirirler. Ancak o “ilk adımın” atılabilmesi için gereklidirler; başlangıç için seçip bizi nereye götüreceğine bakacağımız bir tanıma gereksinim duyduğumuz açıktır.

Bir tanıma ihtiyacımız olduğu savıyla devam edecek olursak, eğitim programına karşılık gelen açıklamalar neden değişmektedir? Ben bu değişkenliğin eğitime atfedilen anlamla ilintili olduğunu düşünüyorum. Eğitimden beklentiniz, o beklentinizi gerçekleştirmek için kullanacağınız araç olan “eğitim programının” elbette nasıl kurgulanacağına ve nasıl bir forma sahip olacağına da yön verecektir. Eğer eğitimle ulaşmak istediğiniz sadece faydalı becerilerin kazandırılmasıysa ve sizin için öğrenciler mekanik bir sistemdeki rutin mecburiyetleri olan objeler ise, eğitim programına eylem ifade etmeyen bir anlamın yüklendiği, nesnelliğin altının çizildiği pozitivist anlayış yardımınıza koşacaktır. Ancak bireyin önemini ve herkesin kendini gerçekleştirebileceği eğitim sistemini işaret eden bir bakış açısına sahipseniz, pozitivizm sonrası anlayışlar eğitim programını tanımlamada size gerekli doneleri sunacaktır; öğrencilerin kendilerini ifade etmelerine olanak tanıyan ve kendilerini keşfetmelerini önceleyen pozitivizm sonrası yaklaşımlar eyleme, etkenliğe ve öznelliğe vurgu yapmaktadırlar.

Bu yaklaşımların öncülerinden Pinar sadece “şimdiye” odaklanıldığını vurgulayarak, eğitim programlarını bireyi anlatmayan, bireyin kendini anlamlandıramadığı ve bireye ne olduğuyla ilgilenmeyen tasarımlarından ötürü eleştirmektedir. Ona göre akademik disiplinler sadece araçtır, amaç ise bireyin kendini ortaya koymasını sağlamak olmalıdır. Pinar (1975) eğitim programını açıklarken tüm sözlük anlamları “eylem” içeren “currere” kavramını özellikle kullanarak, programlardaki bilimsel ve nesnel anlayışın karşısında bir tavır sergilemiştir. Ona göre program bir otobiyografik ve politik bir metin olarak düşünülebilir; elbette buradaki politik vurgusu güç erklerinin düşünceleri ile ilgili değildir; bireyin kendi politikalarını yansıtacağı bir metin olmasının göstergesidir.  

Pinar’a göre currere ile “şimdi”nin kabusu olarak nitelendirdiği, “öğretmenlerin eğitim programları üzerinde kontrolünün olmayışının” üstesinden gelinebilir. Aslında, siyasi erklerin program üzerinde herkesten daha fazla söz sahibi olduğu, programın geliştirilmesinden uygulanmasına kadar her adımda yönlendirmelerinin bulunduğu gerçeğinin yanında, öğretmenin sınıf içinde belirli düzeyde özerkliğe ve tüm sınırlandırma girişimlerine rağmen bir özgürlük alanına sahip olduğu unutulmamalıdır, en çok da öğretmenlerin kendisi tarafından. Pinar da tam bu noktada, eğitim programı üzerinde dört adımdan oluşan bir düşünsel yolculuğu önererek, kontrolün geri alınması için bir çıkış noktası sunmaktadır.

Yöntemdeki dört aşamayı şu şekilde özetlemek mümkündür: Geçmişe dön ve eğitsel deneyimlerini anla (Regressive), geleceği hayal et (Progressive), bugünü anla (Analytical) ve bu üç aşamayı birleştirerek bir bütüne ulaş (Synthetical). Bu yöntemin en önemli çıktılarından birisinin geçmişimizden, bugünümüzden yola çıkarak geleceğimizi şekillendirmek olduğu kanaatindeyim. Geçmişimiz geleceğimiz olmak zorunda değildir, ancak bunun için bugüne nasıl geldiğimizi, ne bildiğimizi, nasıl düşündüğümüzü anlamalı ve bunların nasıl şekillendiğini kavramalıyız ki değişiklik yapabilmek mümkün kılınsın. Pinar’ın bu yöntemi içsel bir yolculuk, kendisi ile öznesi arasındaki mesafeyi azaltma fırsatı ve kişinin varsayımlarını, inançlarını ve düşüncelerini gözden geçirme olanağı olarak düşünülebilir. Bu sayede kendi eğitsel deneyimlerimizi daha derinlikli ve anlamlı olarak kavrayabilir, dünü, bugünü ve yarını bir araya getirerek, ulaştığımız yeni düşünme biçimini eğitim programlarına yansıtabiliriz. Bir öğretmen olarak, program geliştirme evresinde dikkate alınmayıp önemsizleştirilirken, sahaya geçildiğinde en önemli paydaşa evirilmemizi her zaman oldukça ilginç bir durum, bir ironi olarak nitelendirmişimdir. Tam da bu noktada, Pinar’ın metodunun, özgürlük alanımızda değerlendirilmesi gereken önemli bir alternatif olduğunu düşünüyorum. Eğitimciler olarak bizler de kendi içsel yolculuklarımıza çıkabilir, geçmişi, şimdiyi ve yarını analiz ederek, elde ettiklerimizle öğrenme yaşantılarının organize edilmesine farklı bir boyut kazandırabiliriz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder