Bu hafta kapsamında okumamız gereken iki
farklı kaynak vardı. Birisi Fatma Mızıkacı hocamızın Eleştirel Pedagoji Dergisinde
yayımlanan ve Curriculum ve currere kavramının karşılaştırmalı analizini
yaptığı makaleydi. Diğeri ise, William Pinar’ın 1975 yılında currere metodunu
açıkladığı kaynaktı. Pinar’ın makalesini okuduğumda currere kavramını ve
currere metodunu tam olarak anlayamadığımı düşünmüştüm. Fakat curriculum ve
currere kavramının karşılaştırıldığı makaleyi okuduğumda aslında kavramı tam
olarak anlamlandırdığımı fark ettim. Pinar’ın makalesi karşıdakiyle birebir
konuşur gibi yazıldığı için etkileşimli ve okurken sürekli düşünmeyi de
sağlayan bir makale oldu benim için. Fatma Mızıkacı hocamızın makalesi ise
curriculum ve currere kavramlarını çok net ayırt edebilmeme ve zihnimde net bir
resim çizebilmeme yardımcı oldu. Benim için bu makaleler ve bu ders bir eğitim
programları doktora öğrencisi olarak yeni bir kavramla karşılaşmam anlamında
çok ilgi çekici ve merak uyandırıcı oldu.
Dersin ilk bölümünde moderatörümüzün
belirlediği tartışma soruları üzerinde durduk. İlk olarak Dewey ve Bobbit’in
program anlayışlarını karşılaştırmaya çalıştık. Bu aşamada Bobbit’in daha
teknik, sistematik bir program anlayışına sahip olduğundan bahsettik. Özellikle
hocalarımızın katkısıyla öğrendiğim Bobbit’in anlayışındaki ‘work&play’
kavramı da benim için yeni bir öğrenme oldu. ‘Work&play’ kavramının
programın hayatta ne işler gerektirmesi gerektiğini tanımladığından ve
programın bu işlerin hayattaki yansımalarını kapsamına aldığından bahsettik.
Work&play anlayışına ise sanayi devriminin yansımalarının ve topluma
nitelikli eleman yetiştirme ihtiyacının etkisinin olduğunu tartıştık. Dewey’in
program anlayışı için ise doğasında ‘çocuğu anlamanın’ olduğundan bahsettik. Aslında
Dewey’in sadece eğitim programcısı olarak değil aynı zamanda bir eğitim
felsefecisi olarak düşünülmesi gerektiği üzerinde durduk. Bu noktada da
Dewey’in okullarda çocuklara nasıl davranılması ile ilgili söylediği ‘Her
okulda anne baba çocuğa nasıl davranıyorsa öyle davranılmalı’ sözünü tartıştık.
Bu düşüncenin çocukların okulu içselleştirebilmeleri, kendi hayatlarından bir
parça olarak görebilmeleri için önemli bir adım olabileceğini tartıştık.
Dersin bir sonraki adımında bu alanda doktora
yapan kişiler olarak eğitim programını nasıl görmekte olduğumuz ile ilgili bir
tartışma sorusu vardı. Bu kısımda da sınıftaki birçok arkadaşın program
anlayışlarını dinlemek ve farklı perspektifler görmek çok verimliydi. Bu
aşamada hocamız aslında eğitim programına değil öğretim programına dair
algılayışlarımızla ilgili konuştuğumuza dikkat çekti. Bu durumunda aslında
yabancı literatürde iki kavramında ‘curriculum’ ile karşılandığını ve fakat
ulusal literatürde bu kavramları ayrı ayrı ifade etmek durumunda olmamızdan
dolayı olduğunu tartıştık. Eğitim programı ve öğretim programı arasındaki
farkın aslında ‘eğitim’ ve ‘öğretim’ arasında farktan doğduğunu tartıştık.
Eğitimin felsefi olarak Türkçü olması, Türk toplumunu vurgulaması, ulusalcı
olması ile nitelendirildiği, öğretimin ise rasyonel olması, içerik ve yöntemsel
olarak batıya yönelik olması, akademik disiplinlerin öğretilmesini kapsaması ile
nitelendirildiği üzerinde durduk.
Tartışma sorularının üzerinden geçtikten sonra
curriculum ve currere kavramları üzerinde durduk. Currere kavramının Pinar’dan
daha önce Schwab ve Huebner tarafından da ortaya konduğunu öğrendik. Currere
anlayışına göre programın bir politik, otobiyografik, psikoanalitik metin
olmakla beraber, bireyin kendini anladığı, tanımladığı ve kendini
gerçekleştirdiği bir süreç olduğundan bahsettik. Bu süreci bireyin kendini çözümleme süreci
olarak ele alan currere’nin dört boyutunun üzerinde durduk. İlk olarak
regressive boyutun bireyin tarihsel olarak kendini anlaması, geçmiş
yaşantılarını düşünmesi, geçmişte hatırlanan bir öğretim deneyimini düşünmesine
dayandığını, ikinci boyut olan progressive boyutun ise ileriyi görme ve
planlanan gelecek yaşantılar üzerine düşünmeye dayandığından bahsettik. Analiz
boyutunda ise şimdi ve buradayı anlama üzerine, sentez boyutunda da geçmiş,
gelecek ve şimdinin sentezlenmesi ile yeni bir düşünme biçimi oluşturmaya
odaklanıldığından söz ettik.
Bu kısımdan çıkardığım sonuç currerenin regressive
basamağı eğitimciler ve öğrencilerin geçmiş eğitim deneyimlerini ve bu
deneyimlerin onların eğitime yönelik tutum ve inançlarına nasıl rehberlik
ettiğine odaklanıp bunun üzerine bireyi düşündürtürken, progressive basamak
bireyin gelecekteki planlarının sürece rehberlik etmektedir. Analitik aşamada
ise öğretmen ve öğrencilerin anı görmeleri ve kendilerini buna göre
yönlendirmeleri önemlidir. Son olarak, sentez basamağında ise anı bir önceki üç
basamaktaki elde edilen bilgilerle ve anlamlarla analiz etme vardır.
Currere anlayışını savunanların programları
çok kesitsel, sadece bugüne odaklanan, dünyevi metinler olarak görmeleri
nedeniyle eleştirdiklerini ve programların bu nedenle bireyleri anlatmada
yeterli olmadıklarını düşündüklerini tartıştık. Currere kavramının Freire ile
de bağlantısını kurduk ve Freire’nin de programın özgürleştirici bir
bilinçlenme olarak gördüğünü ve bu süreci işe koşmak için de praxis yani
problem kurma ve diyalog yöntemlerinin kullanılmasını belirttiğini tartıştık.
Program içerisinde toplumla ilgili problemler olması gerektiğinden ve güven,
sevgi, saygı beraberinde kurulan bir diyalog içerisinde herkesin kendisinin ne
bildiğini sorması gerektiğinden ve bu süreçte düşüncelerinin değişeceğinden ve
var olan düşüncelerine yeni düşünceler ekleneceğinden bahsettik.
Currere kavramında bireye olan vurgunun çok
açık olduğunu derste yaptığımız tartışmalardan çıkarmak mümkündü. Derste de
currere’nin akademik bir disiplini amaç değil araç olarak görmesinin öneminden
bahsettik ve aslında bir dersi öğrenirken bireye ne olduğunun, bireyin nasıl
dönüşüp ve değiştiğinin önemli olduğundan söz ettik. Başka bir ifade ile,
currere curriculum kavramını birkaç adım öteye taşımakta ve öğrencinin ve
öğretmenin süreci nasıl anlamlandırıp yorumladıkları çok önem arz etmektedir.
Aslında currerenin programların nesnel boyutuna karşı olduğu ve programlara
öznel bir bakışın gerekli olduğunu desteklediği de söylenebilir.
Ders kapsamında ayrıca currereyi resmi
programlarımızda açık ve net görmenin pek mümkün olmayacağından fakat
öğretmenlerin özgürlük alanlarını kullanıp sınıf içerisinde currerenin dört
metodunun işe koşulabileceğini de tartıştık.
Bireyin kendini anlamasını şekillendiren eğitimsel deneyimleri üzerinde
otobiyografik yansıtma yapmaları aslında bireyi sürecin içerisine daha çok dâhil
edecek ve birey programın pasif alıcısı değil aktif yapılandırıcısı olacaktır. Programda
bulunan dersin hedeflerinden bireyin kendisiyle yaptığı ve yapılandırdığı bir
diyaloga doğru giden bir süreç olan currere şüphesiz ki akademik ders
içeriğinin bireyin kendisi ile sosyal ve kültürel bağlam ile daha çok
ilişkilendirilmesini sağlayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder